22 Nisan , 2019admin
Peygamberliğin dördüncü yılındayken: “Sana emrolunan şeyi açıkla, baş ağrıtırcasına anlat, müşriklere aldırma.” (Hicr sûresi: 4) meâlindeki ayet emir gelince, Mekkelileri aşikar şekilde İslâma dâvet etmeye başladı. Vahyolunan âyetleri açıkça okuyor ve herkese, hak din olan İslâmı kabul buyurmalarını söylüyordu. İlk zamanlarda îmân edenler az kişi oldu. Îmân etmeyenler de önce O’ndan irtibatlarını kesmediler. Allahü teâlâya ibâdet edilmesini emreden âyetler gelince, bunları işiten Kureyş kavmi Muhammed aleyhisselâmın doğru sözlü ve yüksek ahlâk sâhibi olduğunu bildikleri halde O’ndan yüzlerini çevirdiler ve düşmanı oldular.
Muhammed aleyhisselâm insanların bu inkârcı tutumu karşısında onları sürekli îmâna dâvet ediyordu ve Mekkelilerden bir kısmına îmânla şereflenmek nasip oluyordu. Yine bir gün Safâ Tepesi üzerine çıktı.
Yüksek ve gür bir ses ile; “Ey Kureyş topluluğu buraya geliniz, toplanınız, size mühim bir haberim var.” diye söyledi. Bunun üzerine oradaki kabîleler merakla koşup orada toplandılar. Hayretle bakmaya, merakla beklemeye başladılar. “Ey Muhammed-ül emîn! Bizi buraya niçin topladın, neyi haber vereceksin?” diye sordular. Muhammed aleyhisselâm; “Ey Kureyş kabîleleri!” hitâbıyla konuşmaya başlayınca herkes büyük bir dikkatle dinlemeye başladı. Onlara; “Benimle sizin hâliniz, düşmanı görünce, âilesine haber vermek üzere koşan ve düşmanın kendisinden önce âilesine ulaşıp zarar vermesinden korkarak; “Yâ sabâhâh (ey topluluklar).” diye haykıran bir kimsenin hâline benzer. Ey Kureyş topluluğu ben size şu dağın ardında bir düşman ordusu var, üzerinize hücûm etmek üzeredir desem bana inanır mısınız?” dedi. “Evet inanırız, çünkü sende şimdiye kadar doğruluktan başka bir şey görmedik. Senin yalan söylediğini hiç görmedik!” dediler.
Muhammed aleyhisselâm bu genel seslenişten sonra, ordaki bütün Kureyş kabîlelerinin ismini; “Ey Haşimoğulları! Ey Abdümenâfoğulları! Ey Abdülmuttaliboğulları!...” diye sayarak; “Ben size önümüzdeki şiddetli azâbın bildiricisiyim. Allahü teâlâ bana; “En yakın akrabâlarını âhiret azâbı ile korkut!” emrini verdi. Sizi Lâ ilâhe illallah vahdehû lâ şerike leh (Allah birdir, O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur) diyerek îmân etmeye dâvet ediyorum. Ben de O’nun kulu ve resûlüyüm. Eğer buna îmân ederseniz Cennet’e gideceksiniz. Siz Lâ ilâhe illallah demedikçe ben size ne dünyâda bir fâide, ne de âhirette bir nasip sağlayabilirim!” dedi. Dinleyen kabîleler arasından Ebû Leheb; “Bizi buraya bunun için mi topladın?” diyerek, yerden aldığı taşı Muhammed aleyhisselâma attı. Diğerlerinden o anda böyle bir muhâlefet gelmedi. Aralarında konuşarak dağıldılar. Ebû Leheb’in gösterdiği inkâr ve düşmanlık üzerine daha sonra; “Ebû Leheb’in elleri kurusun, zâten kurudu...” diye başlayan Tebbet sûresi inzal oldu.