13 Nisan , 2019admin
Muhammed aleyhisselâm yirmili yaşlarında olduğu zamanlarda Mekke’de güvenlik tamamıyla bozularak zulüm oldukça yaygınlaşıp mal, can ve nâmus emniyeti kalmamıştı. Mekke’nin yerlisi olan halkından yoksul olanların yanında ticâret için ve Kâbe’yi ziyâret maksadıyla gelen yabancılar da haksızlık ve eziyete maruz kalıyorlar, haklarını almak için mürâcaat edecek bir yer bulamıyorlardı. Bu sırada ticâret için Mekke’ye gelen Yemenli bir tacirin malları, Âs bin Vâil adında bir Mekkeli tarafından zorla el konulup gasb edilmişti.
Bu hâdise üzerine Yemenli, Ebû Kubeys Dağına çıkıp feryâd edip bağırarak hakkının alınması için kabîlelerden yardım istedi. Artık zulmün had safhaya geldiğini dile getiren bunun gibi olaylar üzerine Hâşim ve Zühre oğulları ve diğer kabîlelerin ileri gelenleri Abdullah bin Cedân’ın evinde toplandılar. Yerli yabancı hiç kimseye zulüm ve haksızlık yapılmamasına, zulme mâni olmaya ve haksızlığa uğrayanların haklarını almaya karar verdiler. Bu niyetle bir de adâlet cemiyeti kurdular. Muhammed aleyhisselâmın genç yaşında katıldığı ve kuruluşunda çok emeğinin olduğu bu cemiyete, daha önceden Fadl adındaki iki kişi ile Fudayl adında biri tarafından kurulup zamanla unutulan böyle bir cemiyeti de hatırlatmak bakımından, Fâdılların yemini mânâsında Hilf-ul Fudûl Cemiyeti ismi konuldu. Bu cemiyet, zulmü önleyip Mekke’de bozulan güvenliği yeniden sağladı. Etkisi uzun süre devâm etti.
Mekkeliler eskiden beri ticâretle uğraşarak geçimlerini sağlarlardı. Muhammed aleyhisselâmın amcası Ebû Tâlib de ticâretle uğraşıyordu. Muhammed aleyhisselâm yirmi beş yaşında olduğu zamanlarda Mekke’de geçim derdinin iyice çoğalması üzerine Mekkeliler Şam’a gitmek üzere büyük bir ticâret kervanı hazırlamıştı. Ebû Tâlib yeğeni Muhammed aleyhisselâma bu kervana katılmasını tavsiye etti. Amcası Ebû Tâlib’in bu tavsiyesi üzerine Mekke’de üstün ahlâkı ve kabiliyetleriyle tanınan ve Tâhire (çok temiz) lakabıyla anılan hazret-i Hadîce’nin mallarını götürüp satmak için bu ticâret kâfilesine katıldı. Bu işi büyük bir memnuniyetle karşılayan hazret-i Hadîce kölesi Meysere’yi de O’nun yanına yardımcı olsun diye vermişti. Bu sefer sırasında bir bulut devamlı üzerinde dolaşarak Muhammed aleyhisselâmı gölgeledi. Kuş şekline giren iki melek sefer bitinceye kadar O’nu takip etti. Yolda yürüyemeyecek derecede yorulup kervandan geri kalan iki deve Muhammed aleyhisselâmın ayaklarını eliyle sıvazlamasından sonra, birden hızlanarak yollarına devâm ettiler. Üç ay süren bu sefer boyunca Muhammed aleyhisselâmın daha nice muhteşem hallerine şâhit olan kervandakiler, O’nu hem son derece sevmiş, hem de şânının çok yüce olacağını anlamışlardı. Busra denilen yere vardıklarında, daha önce amcası Ebû Tâlib’le ticâret için geldiklerinde konakladıkları manastırın yakınında bir yerde bu defada konakladılar. Gördüğü birçok alâmetten O’nun son peygamber olacağını anlayıp söyleyen râhip Bahîra ölmüş, O’nun yerine Nastura adında başka bir râhip geçmişti. Manastırın yakınına gelip konan Kureyş kervanını seyreden râhip Nastura manastırın yakınında bulunan kuru ağacın altına birinin oturmasıyla birlikte yeşermesini görerek koşup geldi. Bir elinde bulunan sahifede yazılı olanlara, bir de Muhammed aleyhisselâmın yüzüne bakıyor, baktıkça da hayrete düşüyordu. Nastura bildiği, duyduğu ve okuduğu alâmetleri aynen görüp, Muhammed aleyhisselâmı göstererek; “Îsâ aleyhisselâma İncîl’i indiren Allah hakkı için bu zât son peygamber olacaktır. Ne olaydı ben O’nun peygamber gönderilerek emrolunduğu zamâna ulaşsaydım!” dedi. Muhammed aleyhisselâm Busra pazarında Hadîce Hâtunun mallarını satarken de O’nunla pazarlık yapan bir Yahûdî inanmadığı için; “Lât ve Uzzâya(iki put ismi) yemin et ki inanayım.” deyince Muhammed aleyhisselâmın; “Ben o putlar adına aslâ yemin etmem! Onların yanından geçerken yüzümü başka tarafa çevirerek geçerim.” demişti. O’ndaki diğer alâmetleri de gören Yahûdî; “Söz senin sözündür. Vallahi bu zât peygamber olacak bir kimsedir ki, âlimlerimiz kitaplarda bunun vasfını bulmuşlardır.” diyerek hayranlığını açıklamıştı.