2 Kasım , 2020admin
Sözlüklerde “yöneticilik, sorumluluk” manasında yazılması çobanın idarecilik ve yöneticilik vasfını güçlendirmiştir. Çoban kelimesinin dilde varlığını hissettirdiği devre ise Türklerin İslamiyeti kabülünden sonra 11. yüzyıldı. Çobanın ehemmiyeti kaynaklarda da kendini göstermişti. İşte bir kaç örnek:
Ebu Mansur Es-Sealibi “Yönetilenlerin yöneticiye olan ihtiyacı, bedenin başa olan ihtiyacı gibidir. Eğer hükümdarlar olmasaydı insanlar birbirini yerdi. Tıpkı çoban olmayınca sürünün yırtıcı hayvanlar tarafından yenilmesi gibi..”
Âdâbü’l-Mülûk: Yönetici ile yönetilen ruh-beden, beden-baş, çoban-sürü gibi semboller üzerinden anlatılmıştır.”
Turtuşi: “İnsanlar yöneticisiz kaldıkları zaman, sudaki balık misaline dönerler ki büyük ve iri olanlar, hafif ve küçük olanları yer.”
Yusuf Has Hacip: “Halk koyun gibidir, bey onun çobanıdır; çoban koyunlara karşı merhametli olmalıdır. Kapıda birkaç aç kurt toplanmıştır, ey hükümdar çobanları iyice koruma altına al.”
Çoban ve sürü sembolleri hakkında Er-Ravendi: “Çoban iyi olursa sürü de iyi olur, iyi insanlara adaletle hükümdar olunur.”
Ancak çoban sürü için mi sürü çoban için mi vardır, mevzusu üzerine farklı fikirler beyan olmuştur.
Sadi Şirazi: “Koyun çoban için değil, çoban koyunlara hizmet için vardır.” diyerek “Herkes güttüğünden mesuldür, sorumludur.” Hadisi şerifine telmih yapmıştır. Çobanların ve sürünün varlığı ise göçebe hayatta en öncelikli mevzu olmuştur.
Bir çağı kapatıp bir çağı açanlar çobanlardır
Göçebe hayat devamlı göç etmek manasına geliyordu. Porf. Dr. Jozsef Deer, Macarlar üzerine yaptığı çalışmada bozkır hayatı için step kültürü benzetmesini kullanır. Tarihçilere göre her ne kadar Kavimler Göçü ile bir çağ açılıp kapansa da aslında bu step kültüründe sürüsüne ot bulmak isteyen çobanların göçü de denilebilir. Zira step tarihi, eski bir Çin tarihçisinin dediği gibi, eski çağlardan beri “su ve ot arayarak hicret eden” göçebe çobanlarının tarihi ile aynıdır denilebilir. Hayvan besleme ve çobanlık tamamen benzer mefhumlar değildir. Büyük sürülerin bir arada tutulması, otlakların tayini ve müdafaası, bedenî faaliyetten ziyade nezaret ve ileri görmeyi gerektirir. İnsanı idareye, emretmeye ve hâkimiyete hazırlar. Bu alanda ortaya çıkan çoban medeniyeti, devamlı yer değiştirme olmadan gerçekleştirilemez. Stepteki iklim şartlarına bağlı olarak çobanın hayvanlarına gerekli şartları her zaman temin edebilmesi için göçebe çobanlığa ihtiyacı vardır. Hayat tarzlarının merkezini ise at yetiştirme teşkil eder.
Selçuklu ve Osmanlılar’ın da kökeninde çobanlar vardı
Stepte aşiret, oymak, boy için en önemli şey verimli meralara sahip olmaktı. Yaylak ve kışlaklar sürü için seçilirdi. Toplum göçebe olduğu için sürü, uğrunda savaşılacak ve gerektiğinde can verilecek kadar önemlidir. Bu derece önem verilen hayvanları elbetteki emin ellere teslim etmek lazımdır. Sürüleri korumak ve kollamak çobanın görevidir. Böyle bir görevi yerine getirecek çobanın da en az bağlı bulunduğu beyliğin veya devletin kahramanları kadar yiğit, güvenilir ve cesur olması şarttır.
Selçuklu ve Osmanlı Devleti’nde göçebe toplulukların iskanı vardı. Ertuğrul Gazi liderliğindeki Kayı aşiretine kılıç hakkına karşılık Söğüt kışlak, Domaniç yaylak olarak verilmişti. Kayı aşireti 400 kadar çadırdan ibaretti. Bölgenin şartlarına en uygun olan hayvan ise keçi ve koyundu. Konar göçer hayatı ve çobanın ehemmiyetini tam anlamadan Osmanlı’nın coğrafi olarak dağlık bir bölgede nasıl cihanşümul bir devlet haline geldiğini anlamak zordu. [ Bağcılar adak kurban ]