Adette ve fıkıh dilinde kurban

17 Mayıs , 2019admin
Adette ve fıkıh dilinde kurban

Adette ve fıkıh dilinde kurban denilince kurban bayramında ibadet için kesilen hayvan akla gelir. Burada belirleyici kural zaman ve hayvanın bu vakte erişmenin neticesi olarak kesilmiş olmasıdır. Nitekim klasik fıkıh literatüründe de udhiyye (dahiyye), kurban bayramı kastedilerek “belli vakitte belli hayvanların şer‘an belirlenmiş usulde Allah için kesilmesi” şeklinde anlatılır. Bu kurbandan farklı olarak yine ibadet amacıyla kesilen ve kayıtlarda çok defa özel isimlerle anılan başka kurban çeşitleri de bulunur.

Bunun başında adak (nezr) kurbanı gelir. Adak kurbanı, dinen mükellef olmadığı halde kişinin Allah’a karşı böyle bir sözde bulunarak kendi üzerine vâcip kıldığı kurbandır. Etinden faydalanma koşulları tarafıyla adak kurbanı, böyle bir adak olmaksızın kesilen ve genel olarak “tatavvu kurbanı” olarak adlandırılan diğer kurbanlardan ayrıcalık gösterir. Çocuğun doğumunun ilk günlerinde Allah’a bir şükran vesilesi olarak kesilen akîka kurbanı, ölen kimse adına kesilen ve halk arasında “kabir kurbanı” olarak da bilinen kurban, kıran ve temettu‘ haccı yapanların kestikleri şükür kurbanı, hac ve umrede vâcibin terki veya ihram yasağının ihlâli halinde gereken ceza ve kefâret kurbanı da esasta ibadet niyetiyle yapılan hayvan kesimleridir. Farklı adlandırma, daha çok yükümlülüğü doğuran sebebin farklılığına işareti hedefler. Meselâ son sayılanlarda sorumluluk çocuğunun doğması, adakta bulunma, kırân veya temettu‘ haccını tamamlama yahut hac ve umrede kusurlu davranış gibi malî zenginlikten ayrı bir neticeden doğar. Bunların etinden yararlanma kuralları ve dinî hükümleri de belli farklılıklar taşır.

Kurbanın meşruiyetinde müslümanların ortaklığıcq bulunmakla birlikte dinî hükmü fakihler arasında tartışmalıdır. Dinen aranan şartları üatünde taşıyan kimselerin kurban kesmesi Hanefî mezhebinde Ebû Hanîfe ve bir rivayette Ebû Yûsuf tarafından savunulan, mezhepte de ağırlık kazanan görüşe, Rebîa, Leys b. Sa‘d, Evzâî, Süfyân es-Sevrî gibi bazı müctehidlere ve İmam Mâlik’ten bir rivayete göre vâcip, Ca‘feriyye ve Zeydiyye de dahil fakihlerin çoğunluğuna göre ise sünnet-i müekkededir. Ayrıca Resûl-i Ekrem’in birçok hadisinde hali vakti yerinde olanların kurban kesmesi emredilmiş veya tavsiye edilmiş, hatta, “Kim imkânı olduğu halde kurban kesmezse bizim mescidimize yaklaşmasın” , “Ey insanlar, her sene her ev halkına kurban kesmek vâciptir” gibi ifadelerle bunun gereği önemle vurgulanmıştır. Öte yandan kurban kesmeyi Hz. Peygamber hiç bırakmamıştır. Bu ve benzeri delillerden hareket eden fakihler, gerekli şartları taşıyanların kurban bayramında kurban kesmelerini vâcip görürler. Sünnet olduğunu ileri sürenler ise Kur’an’da bu konuda açık bir emrin bulunmayışından, Resûl-i Ekrem’in devamlı yapmış olmasının kurbanın sünnet olmasıyla da açıklanabileceği noktasından, ayrıca bu yöndeki sahâbe uygulamasından hareket ederler.